Category: Uncategorized
Köyüm’deki kültürü Londra’ya getirdim
En iyi yemeği yapar misafire ikram deriz. Karşısında el pençe divan dururuz, elini öperiz, terliğini veririz, en iyi döşeklerde yatırırız, kıyılıktır o döşekler misafir dışında kimse kullanmaz. Köyümüzün özel yemeği vardır, her zaman yapılmaz misafir gelince ya da bayramda yapılır. Hangi millette bu kadar misafirperverlik vardır bilemiyorum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarında bu kadar özellik varken, yurt dışına nedir bu özenti anlamıyorum. Bizim lokantacılarımız malesef ‘müşteri müşteridir’ diye bakıyor ama biz ‘müşterimize misafir’ diye bakıyoruz. Müşteri:’ parasını al gönder gitsin’ denilendir. Ama misafir: ‘yedir, içir, doyur, mutlu et’ denilen kişidir.
Bizim köyde mesele biri gelse biz müşteri geldi demeyiz, misafir geldi deriz. Anadolu insanı cömerttir, yiğittir, yüreklidir, varını yoğunu misafire ikram eder. Ben o köyden geliyorum! O köy kültürümü Londra’ya getirdim ben. Sonra İstanbul’da eski çalıştığım yere gitmiştim bir gün, benim eski patron ‘sen saf çocuksun o yüzden seni seviyor İngilizler, o yüzden başarılısın’ dedi bana. Saflık ise yarıyormuş tavsiye ederim 🙂 bütün restonracılara. Ortaya marka çıkıyor saf olunca. Paracı olunca marka çıkmıyor. Çok şükür Allah’a, Türkiye’nin yurt dışındaki markasıyız. Her şeyimizle Türküz.
Tabi çok bizden başka Türk markası var ama anlaşılmıyor bunların Türk markası olduğu. Biz o büyük firmaların yanında güvercin kalırız ama, biz ağzımızla aldığımız sevgi mektubunu çırpına çırpına götürüp öbür devletlere ulaştırırız. Özellikle koyun sevgisini götürürüz. Bizim memlekette koyun seve seve başlanır sabah hayata. Çünkü ilk kalktığın zaman kuzuları görüyorsun ve onları seviyorsun. Sevgi kalbi açılıyor böylece zaten. Sen yemek yerken yoldan birisi geçerse, hemen yemeğe gelsin diye yalvar yakar oluruz. Hem mutluluk hem cömertlik vardır. Kendi lokmamızı paylaşırız kaç kişi olurlarsa olsunlar. Sorfamıza mutlaka oturturuz onları. Hatta birisi geçerken bir ayranın var mı derse bunun bir manası vardır, ‘karnım aç bana yemek ver’ demektir bu. Yemek satılmaz bizim oralarda adamlık geçer. Açsan ayran istersin karşı taraf anlar. Hemen zorla eve alınır, çocuğu da olabilir, babası da olabilir. ‘Baban evede mi’ diye sorarlarsa bunun da diğer manası ‘karnım aç, yemek verir misiniz?’dir. Yorgunlarsa bir de yatırır kaldırırız onları. Gece yatıyorlarsa bir de çimdiririz (yerel dilde banyo yaptırmak) onları, hem de leğende! Misafir edilir elin gelini, kızı, omuzunda peşkil ile gelir, sabunla, muslukla, irmikle, yemekten sonra ve yemekten sonra eli yıkanır. Ben bizim koyun servisini burada uyguluyorum işte şimdi de tuvaletlere taharet musluğu bile taktırdım isteyen kullansın diye. Yemeklerimiz ve servisimiz bizim koyun usulündedir. Mesela geçen gün müzisyen bir arkadaşımız geldi, yedi içti, ‘param yok’ dedi. Biz de misafirimizi ağırlayıp gönderdik. Sonra ödemek isteyince ödemene gerek yok dedik. Bizim bir felsefemiz var, her iş sorana bir yemek ikram ederiz ondan sonra iş yok deriz kendisine. Hala da bunu yapıyoruz. İşe alacaksak hiç yemek vermeyiz hemen işe başlatırız. Birbirine aşık olursa bizim elemanlar, hemen şubelerini ayırırız. Sadece daha rahat etsinler diye. Herkes kendi şubesiyle övünebilsin, evine gidince diye. Bizim evlatlar romantik oluyor, bunlar garson ve aşçı. Romantik evlatlar yetiştiriyoruz. Burada birbirine aşık olunmaz demiyoruz sadece şubelerini ayırıyoruz ki daha mutlu bir aşık olsunlar diye.
“Müşteri gelince yarım kalmıştı. Bizim Türk meslektaşlarım da, hatta Anadolu’dan gelen meslektaşlarım da ecnebi yemeği yapmakla uğraşıyorlar. Kendileri yemedikleri halde. Onu yiyen müşteri de kendisini Avrupalı hissediyor herhalde. Özüne sahip çıkmayan millet. Biz yurt dışında özümüze sahip çıkıyoruz. Onun için de yurt dışındaki en eski lokantayız. 42 yıldır. Üstelik bizi yok etmek için uğraşan bir PKK var başımızda. Youtube’a girerseniz öğrenebileceğiniz çok fazla bilgi var, özellikle Arena programında Uğur Dündar Bey’le yaptığım konuşmayı kesin izlemelisiniz. Saldırılara maruz kalsak da inandığımız, kültürel değerlerimize bağlılıkla devam ediyoruz işimize. Kültürüne bağlılık ve köküne bağlılık hem sağlıklı hem uzun ömürlü yapıyor.”
Huseyin Ozer
Binfikir
21 Ekim 2016
Firindan Yeni Cikti
– Hüseyin Özer kimdir?
Aşçıdır, garsondur ve ev sahibidir ama asla kasiyer değildir. Patron asla değildir.
– Sizi Türkiye’de restoran açmaya neler yöneltti?
Bir tek şey yöneltti. Oradaki okullar çoğunlukla yabancı yemek ve yabancı servis öğretiyor. Benim lokanta açma nedenim; Türk usulü gelişmiş yemek ve servisi öğretmek için bir okul açmaktı. İstanbul’da çalışanlarla iki kontrat yapıyorduk . Onlar benim talebelerimdi. Vedat Milor’un lafıdır; ‘bir kebapçı ile balıkçı var, Sofra Türkiye’deki boşluğu doldurmuştur’ dedi ama ben yayınlatmadım. Çünkü dükkanı kapatacaktım. Çok güzel yorumlar aldık. Bir tane kötu yorum aldık, o da dedikodu sayfasıydı. Bizim yemeğimizi yemediği halde yemiş gibi yapıp yayınlamışlardı. Onun dışında köşe yazarları bile bizim yemeğimizi yiyip methettiler. Çok başarılı, çok lezzetli ve aynı zamanda uygun fiyatlı idi. Gelen herkes çok memnun kaldı ve çok eğlendik. Çok mutlu oldum ama dolandırıldık. Açmaya gittiğim hafta dolandırıldığımı anladım. 3 ay sürdü işlemleri tamamlayıp kapatmak, bir ayda randevusu olan değerli müşterilerimiz için açık tuttuk. Dolandırıldığım için kapattım. Zaten para kazanmaya gitmedim oraya sadece insan yetiştirmek için gittim. Fransız yemeği, servisi, kültürü varsa, ben de Türk yemeği, servisi, kültürü vardır, bunu göstermek için açtım. Buradan Türkiye’ye giden lokantacılar cemiyetinin üyesiyim ben ve onlar ‘Türkiye’de lokanta yok’ diyorlar. Burada Times gazetesi de `Kocaman bir imparatorluğun bir lokantası yok diyor.` Buraya gelip yemek yedikten sonra da varmış ‘koca imparatorluğun bir lokantası ama Londra’da dediler. Johnatan , Mathio Paris bas yazarıdır ve ciddi yazılar yazar. Yemek yazısı yazmadığı halde ilk kez beni yazdı. Fransızlar, Çinliler, Taylatlılar, İtalyanlar ve diğerleri hep kendi yemeğini yiyip geliştiriyor, İngiltere’de iklim bozukluğundan dolayı sadece fish and chips var ama en iyi yemek yemeyi İngilizler bilir. Türkiye’de peynir tabağını meze diye getiriyorlar. İngilizler onu tatlı sonrasında yerler. Lokantada peynir tabağı verilmez ama sohbet esnasında tatlı yerine yiyebilirsin.. Geldim geleli onlarla beraberim ben çok saygı duyarım İngilizlere. Önce İngiltere’de döner kebap yapıyorduk çok eskiden önümüzde sıra oluşurdu. Kokmuş, kötü dönerler ortaya çıkmaya başlayınca hemen döneri kaldırdım. İlk dönercilerdenim ben ve bir çok çırak yetiştirdim, İngiltere’nin her tarafında bizim mezunlarımız var. Bizden mezunlar olanlar Türkiye’de de var. Hedef lokantacı yetiştirmek. Köşe yazarlarını okudum ben, hep şikayet ediyorlardı. Oysa ben önce çözüm buluyorum sonra şikayet ediyorum. Tüm yemek yazarlarının, gazetecilerin, misafirlerimizin favori lokantası olduk orada…
– İstanbul’da nasıl bir restoran düşlediniz? Düşüncelerinizin hepsini uygulaya bildiniz mi?
Hepsini uyguladım. En sonunda da mutlu bir şekilde kapattım. Elemanlarımla ve benimle birlikte kurban olan ortaklarımızla bir parti yaptık. Bizi dolandıran sarışın dahil değildi partiye tabi ki. Orası İstanbul’un merkezi. Bizim markamız o mahalleyi marka haline getirdi. Sayın Sicimoğlu’nun sözüdür; ‘Sofra deyince Karaköy, Karaköy deyine Sofra’ çıkıyordu internette. Her şey homemade. Ekmek, meze hep sağlıklıydı.. Et ve balık yenen, diyete uygun homemade tatlıların yendiği bir müessese çıkardık ortaya. Rakibi, benzeri olmayan. Her anlamda çok mutlu olduk orada. Fiyat ve kalite uygundu. Menünün en üstünde beğenmeyenin yemeğini yiyeceğim yazıyordu. Şahsa garantili yemek satıyordum ben ve hep bakıyordum. Muhayyer yemek satıyordum.
Memleket, millet için yapmayacağım şey yok benim. İnsanlar şehit oluyor. Biz burada şehit kanlarına layık olmaya çalışıyoruz. Türkiye’den buraya gelen hiç bir restoran başarılı olamadı. Çünkü İtalyan yemeği yapan otel ustaları var. Bu yeterli değil bir müessesenin yaşaması için. Ya da pideci, lahmacuncu oluyor. Ben hırslı bir Türküm, o yüzden orada bir okul açmak istedim. Eğitimli de olsa eğitimsiz de olsa biz burada her şeyi öğretiyoruz. Sırf bunun için geldim Türkiye’ye. Ortaklarımızla anlaşma yaparken ben eğitimhane açmak istiyorum, para istemiyorum dedim.
– Açıldıktan sonra neler oldu?
Açıldıktan sonra çok güzel şeyler oldu. Bloggerlar, yazarlar, müşteriler, hepsi güzel şeyler yazdı. Dostlarımız, sevenlerimiz hepsi geldi oturdu, yedi mutlu oldu. Elemanlarımızla görüşebilirsiniz.
– Yolunda (Olması gibi) gitmeyen şeyler nelerdi?
Yolunda gitmeyen hiç bir şey yoktu sadece dolandırılmıştım o yüzden anında kapatıp gelmek istedim. Her şey çok yolunda gitti. Hem etin hem balığın en iyisini yaptık. Hem sebzenin, hem yemişin, her şeyin en iyisini bulduk. Memnun olmayan müşteri olmadı. Garanti bankasının restoran açan grubu gelip; bu yemekler harika dedi ve geleceğiz söz veriyoruz diyerek gittiler. Tüsiad’in favorisi olduk, ilk defa gerçek bir Türk lokantası açıldı dediler.. Orada kimseye dolandırıldığımı söylemedim. Tekrar geleceğimi söyledim ama daha uygun bir yer ve ortak karşıma çıkmadı. Mutsuzken mutlu olduk; çünkü orada çok güzellikler yaşadık.
– Bu deneyimden sonra, bugün restoran açacak olsanız; neler yapardınız, neleri yapmazdınız?
Aynısını yaparım. Başka hiç bir şey yapmam.
– Restoran işine girecek olanlara neler önerirsiniz?
Önce Türk yemeğini öğrenmelerini tavsiye ederim. Mutfağa girip mutfakta öğrenmelerini tavsiye ederim. Ortalarda dolaşarak restorancı olunmaz. Çocuk doğuruyorum diyorsun ama kadın değilsin. İyi yemek yemesini bileceksin. Göz zevkin olacak. Bu bir sanattır onu anlayacaksın. Kazandığım her parayı kendime harcadım, damak tadımı, bilgimi, görgümü geliştirmek için. Lokantaya gelen herkes görgülü, bilgili kişilerdir, sen de iyi bileceksin ki dans ederken ayağına basmayacaksın. Doktor ve hastasına benzer bu ilişki. Hem mutlu edeceksin, hem kazıklamayacaksın. Şerefli bir adam olacaksın. İnsan gelişmelidir, yemekler de gelişmelidir. Özünü bozmadan geliştirmek gerekir. Biz Türk yemeği yapmalıyız. Eğer yapmazsak bu Türk coğrafyasına insanlarına hakarettir. Çok dertliyim bu konuda. Makarnayı, pilavı yemekten saymayız ama insanlar gidip bir makarna yiyip şarap içip ben İtalyan lokantasına gittim diye sükse yapıyor. Türk yemeği daha sağlıklı, daha maharetli bir yemektir. İş yemeği de, aşk yemeği de Sofra’da yenir. Biz kebapçılıktan bu noktaya getirdik bu işi. Tüm dünyada Türkün imaji kötüdür, çünkü bizim kötü kebapçılarımız bizi rezil etti. Merkezde sadece Sofra vardır burada. Daha önce merkezde olan lokantaların hepsi kapandı. Benim eski çalıştığım Türk lokantaları da kapandı. Bunu yazdığımız yer Oxford Streette, burası batmış bir İtalyan lokantasıydı sonra bütün mahalleyi geliştirdik. Bedava veriyorlardı burayı kimse almıyordu, biz aldık. Mayfair de ayni şekilde oldu. Karaköy’e de böyle bir güçle gittik. Yanlış bir mahalle bile olsa müşteri için sofra onu getirir. Biz mahalle lokantası değil merkez lokantası oluyoruz. Kötü bir mahallede olmuyor ama gelişme potansiyeli olan mahallede olur. Turistlerin ve herkesin gelebileceği bir yerdi ve biz de büyükleri, para harcayanları getirdik oraya. Sofra asla başarısız olmamıştır, onu aklınızdan çıkarın bir defa, ben kendim kapattım. Gittiğim ilk hafta kapatmaya karar verdim. 3 aylık sürede kapatma işlemleri, 1 ay da yer ayırtanlar için tuttum. Benimle görüşüp konuşmak isteyenler için. Tam is başlamadan, kış gelmeden kapattım. İsmim benim çok önemlidir. Ondan hiç dün vermem.
Bizim bloğumuza, youtube, linkedin’e girip bakabilirsiniz..
Admin’den istenen limitsiz yazi
Genc neslin yapmasi gereken sey, Madde 1 – Durust olmalaridir. Madde 2, uyanik olmamalilar. Madde 3, becerikli olmali, iyi kotuyu ogrenmeli. Madde 4 caliskan olmali. Madde 5, sozunu yerine getirmeli, sozunde durmali, sozu senet olmali. Madde 6, daha akilli olmasi veya egitimli olmasina ihtiyac yok zaten. Madde 7, kimseyi enayi yerine koymamalidirlar. Madde 8, ben akilliyim birilerini kandiririm diye dusunmesinler. Madde 9, ozenti olmamalari lazim. , Madde 10, ne ise o olmali, ozu, sozu, durusu bir olmali. Turk gencliginin buna ihtiyaci vardir. Uyanik genclige ihtiyacimiz yoktur. Vatanini Milletini sevmeli ve sahip cikmalidir. Devletten bir sey beklememelidir.
Bizim en uzun yazimizdir bu.
1 dk da okunabilecek En Uzun yazimizi bugun yazdik. Unlimited bir yazi istemistiniz onu yazdik. Kelime limiti olmayan bir yazi sizin ellerinizde biz de onu yazdik 1 dk da okunabilir.
Cok Kolay
Cok kolay. Ben baska yolunu bilmiyordum. Yanlis yoldur baska yol, kandiracaksin, dolandiracaksin falan. Ben saftim saf saf devam ettim. Saf ve durust olursan isler iyiye gidiyor. Seytanlikla isim olmaz. Ama seytanlar bizimle ugrasti yillardir. Allah onlara izin vermedi. Temiz ve saf olmasaydik islerimiz rast gitmezdi. Temiz ve saf olmasaydik PKK bizi mahvederdi simdiye kadar. Ingilizler saf ve temiz insani seviyor. Bizimkiler uyanik olanlari seviyor. Burada uyanik ol demezler, caliskan ol, guvenilir ol, dogru ol, durust ol derler. Yolunu bul bir is yap da demezler. Serefli insan ol oglum veya kizim derler. Ben de oyle bir memleketteyim cok sukur Allah’a. Kanunlar bizi koruyor, yillardir mahkemelere gidiyorum ben. Surekli kumpas kuruyorlar, yalanci sahit ve hikaye buluyorlar kendilerine gore. Bunlari yapanlarin hepsi de benim yanimda yetistirdiklerim. PKK aliyor onlari ortak ediyor nakit veriyor hem de devletten maas veriyor onlara. Sahtekarlik coktu PKK tarafindan buraya. Duzenbazlik, devleti dolandirmak, nakit parayla calistirmak, nakitle alisveris yapmak ve Sofraya ne kadar zarar verebiliyorlarsa vermek. Biz yetistiriyoruz onlar aliyor, devlet maas veriyor bir de nakit aliyorlar uzerine. Kurtlukle de alakasi yok bunlarin, duzenbazlikla alakasi var. Kurtler icin de savasmiyorlar, calismiyorlar. Onlarin da canini yakiyorlar. Benim cok kurt arkadasim da dertli bunlardan. Turkiye’nin her bolumunden insan var bu mafyanin icerisinde. Tum kurnazliklar hileler var onlarda. Sistemde nasil dolandiricilik yapilir, nasil vergi verilmez, nasil belediyeden ev alinir onlari ogretiyor. Herife kacakciligi yaptiriyorlar sonra da seni sikayet ederiz diye tehtit edip islerini yaptirtiyorlar. Elemanlari korkutuyorlar devamli. O dukkan degil bu dukkanda calisacaksin diye emrediyorlar. Tabanca kullanmalarina gerek kalmiyor. Yemeklerin icerisine sunu koy diyor. Ben basima gelenleri yazdim. Kitabimda okuyacaksiniz bunlari. 3 kez kitap yazdim hem yazan kisiler hem kitaplar kayboldu. Simdi 4. sune basladim. Bitince her seyi okuyacaksiniz.
Huseyin Ozer
Elif Evlada Mektup
Elif Evlat Merhaba,
Çok teşekkür ediyorum çok güzel noktalara parmak basmışsın ve iyi bir diyetisyen olduğun da anlaşılıyor.
Kısırın içerisinde nohut yok ama fındık, fıstık ve ceviz var. Diğer restoranlar bizi takip ettikleri ve neredeyse hepsi bizden mezun olup yer açtıkları için bize benzer yapıyorlar. Biz restoran olarak ilk üniversiteyiz dünyada ama maalesef bu mezunlarımızın %99’u PKK ‘nın lokantasına dönüşüyorlar. Biz onları bağrımıza bastık Türkiyede bastığımız gibi şimdi ise bizim en büyük düşmanımız oldular ve bizim menümüzden, bilgimizden faydalanarak onlara hizmet ediyorlar. Geçen yıl İstanbulda’da bir restoran açmıştım ve iki kontrat yapıyordum biri işçi kontratı biri talebe kontratı. Hedefimiz Türk lokantacılar yetiştirmekti.
Tuzlu olma konusuna gelirsek, menümüzün en üstünde çok önemli bir bilgilendirme var. Eğer sizin damak tadınıza uymayan bir ürün gelirse geri gönderin şefimiz onu yiyecektir yazıyor. O şef benim işte. Bu sözümüzle biz hatanın garantisini veriyoruz ve bu hatanın telefisinin de garantisini veriyoruz. Restoranda tüm haklar misafirlerimize aittir.
İçim çok dolu, söyleyecek çok söz var ama senin daha fazla vaktini almayayım sen dersine çalış. Ailene çok selamlar ve saygılar. Bir gün tanışmayı da isterim.
Tagine yemeklerimiz talebe yemeğidir ve £7.90 olarak fiyatlandırılmıştır. İçinde ihtiyacınız olan besinler yeterli miktardadır, humus ve ekmek de ücretsiz verilir. Ben talebe olamadım ama talebeler en sevdiğim varlıklardır. Bunu da onlar için yaptım. Yanımda çalışanları da, müşterilerimi de çok seviyorum. Ben anadolu çocuğuyum çalışanlarıma evlat, müşterilerime de misafir diyorum. Bu Türk misafirperverliğinin bir yansımasıdır. İtalyan veya fransız tarzı hizmet etmeye çalışılmasını züppelik olarak görüyorum. Herkes peynir getiriyor başlangıçta masaya sanki herkes şarap tadacakmış gibi. Biz kendimiz olmaya devam ediyoruz başkalarına benzemeye çalışmadan. Bildiklerimizin peşinde koşuyoruz. Senin anlayacağını düşündüğüm için sana yazıyorum bunları.
İstanbuldaki restoranımızı kapattık. Sarışın bir kadın beni ve ortağımı dolandırdı. Bu sebeple ben ve o efendi kardeşim konuştuk, karar verdik ve açtığımız gibi kapattık. Dolayısıyla orada talebe yetiştiremeyeceğiz. Devletten bir şey beklemiyorum ama Türkiye Cumhuriyeti için yapıyorum tüm bunları. Bu yüzden burada talebe yetiştirmeye devam edeceğim. Bu yazıyı yazan da bir talebemdir ben söylüyorum o yazıyor. Şu an hem müşterilerle ilgileniyorum sabah kahvaltısında hem yazıyorum çünkü PKK burayı bitirmeye çalışıyor. Dolayısıyla ben söylüyorum talebem yazıyor. Bir taraftan da diğer talebelerime, salon ve mutfaktaki evlatlara (Staff) eğitim veriyorum. Otuz yıl önce yazdığım el kitabımda da “sons and doughers” diye sesleniyordum onlara. İnsan evladı anlamında yazıyorum çünkü Türkçe’deki evladım sözünü kaba buluyorum. Türk kültürü İtalyan, Fransız kültürlerinden çok daha güzeldir ve biz bunu göstermeye çalışıyoruz. Başardık mı diye sorarsan çok az çünkü PKK’ya kaptırdık bir çok şeyi. Biz olmasak artık tüm camlara PKK yazacaklar.
Bunların kürtlarle alakası yok aslında daha çok mafya olarak çalışıyorlar ve belki PKK’ya bir miktar franchise ücreti ödüyorlardır. Herkesi korkutmuşlar ve sindirmişler. Onlara teslim olmayan bir tek ben varım, sofra var. Elemanlarımızı da siniriyor korkuyorlar, Türkiyede ailelerini bulup tehtit ediyorlar. Ben düşmanlarımı sonana kadar tarif ediyorum size. Onların dışında hiç düşmanı olmayan tek kişiyim ama çok kalabalıklar burada. Hiç korkmayan adam demişler bana, “on okka yürek var” diye yazmışlar, diğer ismm de TC Hüseyin olmuş. Çünkü Türkiye Cumhuriyetinin lokantalarını çalıştırıyorum ben. 10 okka değil 20 okka var aslında çünkü arkamda iki devlet var biri Türkiye diğeri İngiltere.
Hilton’da 300 kişilik bir toplantıda konuşma yapan önemli bir devlet adamı beni görünce bakın yüzde yüze Türk ve yüzde yüz İngiliz bir adam diye hitab etti. Şehitlerimizin kanına layık olmamız gerekiyor yaptığımız işlerle. İngiltere de bunları bağrına basıyor islami terörden korktukları için. Bilgiyi onlardan alıyorlar, işlerini onlara yaptırıyorlar. Benim de uydurma raporlarla evimi basıyor düzenli olarak polis. Hatta bir kere beni içeri attırmayı da başardılar bir adamın kolunu tutmuşum diye. Kokain çekip adam dövdüğümü iddaa etmişler ve yalan şikayetlerde bulunmuşlar. Bende hikaye çok bir gün yüz yüze de anlatırım bu sadece bir tanesi.
BBC’de faşist Türk diye yayınladırlar Türkiye ortak pazara girdiği dönemlerde. 24 saat sonra BBC düzeltme yaptı ve özür diledi. Bu belgedir işte. Gazetelere çıksın istediler ama BBC özür dileyince olmadı. Bunlar belgeli olanlar daha çoğu da var. Faşist Türk diye dükkanıma yeşil, sarı boyalarla yazı yazdılar. Bunu yapanlar hala bulunamadı İngiliz polisi tarafından. 3 kitap yazdım her seferinden hem yazıya geçiren yardımcım hem de tüm yazdıklarım kayboldu. Şimdi 4. Kitaba başladım. Bakalım bu sefer de olacak mı?
Sitemi, hayatımı ve yaşadıklarımı inceleyip ilgilendiğiniz için aklıma geldi heralde bunlar.
Hüseyin Özer